Konu
- #Şefaatçi dua
- #Misyoner zihniyeti
- #İnanç
- #İncil yayma
Oluşturulma: 2025-02-08
Güncelleme: 2025-02-08
Oluşturulma: 2025-02-08 03:08
Güncelleme: 2025-02-08 03:15
Fuji Dağı (Kaynak: Pixabay)
Bir süre önce kilisede bir ilahinin sözlerini söylerken, bu sözler beni şaşkına çevirdi.
Uzaklara gidip duyuramasam bile, nerede olursam olayım sürekli dua edeceğim.
Bizler genellikle misyoner derken önüne bir yer adı ekleyerek, örneğin Gana misyoneri, Peru misyoneri gibi onları çağırırız. Bu yüzden İngilizce'de "mission" olarak adlandırılan bu 'misyon' kelimesi merakımı cezbetti ve sözlüğe baktım.
Naver Korece Sözlüğüne göre, "yaymak" anlamına gelen 선 (宣) ve "öğretmek" anlamına gelen 教 (敎) karakterlerini kullanarak, misyon "dini yaymak için çaba göstermek" olarak tanımlanmaktadır. Yani, bu tanımda belirli bir bölgeye veya uzak bir yere gidip vaizlik etmek gibi bir ifade yoktur; sadece dini inançları öğreten ve yaygınlaştıran kişileri misyoner olarak adlandırmaktadır.
Sonra bir süre önce birisiyle paylaştığım tefekkür notlarım aklıma geldi. Orada, Japonya'yı misyoner ruhuyla şefaatle dua ediyorum diye bitirmiştim ve bu sözlerin o kişiye örnek olup olmadığını, başka bir kişiyle bile paylaştığını öğrenince şaşırdım. Bunun üzerine o kişi, başka bir niyetinin olmadığını söyleyerek bana teselli verdi(!).
Böylece, biz sıradan inananlar da belirli bir hedef, etnik grup veya ülkeyi şefaatle dua ederek, bazen de maddi olarak destekleyerek, çağrılmış birer misyoner olabiliriz. Elbette, modern kilise dünyasında misyonerlerin kriterleri oldukça standartlaştırılmış ve katıdır, bu nedenle bu sözlerimin onların tüm çabaları ve emeklerini gölgede bırakması mümkündür.
Ancak şu anda vurgulamak istediğim şey, dış görünüşte atanmış olup olmamak değil, yukarıda paylaştığım misyon kelimesinin tanımını düşünürsek, şu anda yaşadığımız mahallemizin, ilçemizin ve ülkemizin de vaizlik edilecek yerler olabileceğidir. Kore'de her yerde kilise var diye düşünebilirsiniz, ama aslında çevremizde doğru ve gerçek bir inançla yaşayan kişilerin fazla olmadığını düşünüyorum.
Buradaki Baroko'nun yaşadığı Amerika da aynıdır. Püriten ruhuyla kurulmuş bir ülkedir ve Trump'ın ikinci dönemiyle birlikte, Tanrı'nın sözüne dayanarak yeniden sağlam adımlarla ilerlemektedir, ancak farklı etnik grupların bir arada yaşadığı bu ülke hala Tanrı'nın merhametine ve şefkatine ihtiyaç duymaktadır. Bölgesel farklılıklar da oldukça fazladır, bu nedenle yaşadığım yerden biraz uzaklaştığımda bile tamamen farklı manzaralarla karşılaşmak Amerika'nın gerçeğidir.
Japonya da her zaman dua listelerimde olan bir ülkedir. Putperestlik yaygındır ve Hristiyanların oranı %1'in altında olsa da, şükür ki 4. nesil Hristiyan bir aileden Başbakan çıktı ve şu anda belki de Trump başkanıyla görüşmeyi yeni bitirmiş olabilir, bu yüzden bu ülkede umut olduğunu kesinlikle düşünüyorum.
Onlar için Tanrı, dünyanın birçok tanrısından sadece biri değil, gerçekten de O'nun gönderdiği biricik Oğlu İsa Mesih'in çarmıha gerilme hizmetinin getirdiği kurtuluş müjdesi, bu zavallı ruhları okşayacak ve iyileştirecektir diye içtenlikle umuyorum.
Bugün paylaştığımız gibi, İsa düşmanlarımızı sevmemizi, bizi zulmeden ve lanetleyenler için dua etmemizi ve onları kutsamamızı istedi, acaba ben böyle bir insan olabilir miyim diye kendimi sorguladım ve pişmanlık duydum. İnternetteyken bazen kötü yorumlar nedeniyle sinirlerim bozuluyor, ve bunu akıllıca ele almak yerine, anlık öfkeye kapılıyorum, bunu utana sıkıla itiraf ediyorum.
Bu yıl düzenli olarak Tanrı'nın sözünü derinlemesine tefekkür edip paylaşmayı alışkanlık haline getirdiğim için, bundan sonra da kötülüğü kötülükle karşılık vermek yerine, Tanrı'nın bizi nasıl karşıladığı gibi onları kutsamamızı ve ihtiyaçlarını karşılamasını Tanrı'dan içtenlikle dilemekten başka çare yok diye düşünüyorum. Çünkü öfkelenmenin zihin sağlığımız için hiçbir faydası yok.
Yorumlar0